Nilüfer Batur ile Fitoterapi Hakkında Konuştuk
Nilüfer Batur: Fitoterapi bilimsel bir yöntem midir? Çok başarılı bir yöntem olduğunu söyleyen de var, sözdebilim diyenler de var, karıkoca ilacı diyenler de var. Bir yöntem nasıl bilimsel olabilir? Tavsiye ettiğiniz bitkiler üzerinde bilimsel çalışmalar, deneyler, laboratuvar analizleri yapıldı mı?
Maalesef herkes kendi bakış açısı ile yorum yaptığı için bir takım kutuplaşmalar ve farklı yaklaşımlar oluyor. Fitoterapi özellikle son 25-30 sene içinde üzerinde yoğun çalışmalar yapılan bir alan. Bizim de tıp dünyası olarak son 100 yıldır unuttuğumuz, ötelediğimiz bir alan. Yeni yetişen doktorlar maalesef bitkisel tedaviler konusunda bir eğitim almıyorlar, bilgi-birikimleri altyapıları yok. İnsanın da temel özelliğidir, bilmediğine karşı muhalif olur, onu öteler, reddeder. İşin altında bir takım güç savaşları da var. Sonuçta ilaç sanayi ve sağlık sektörü üzerinde çok fazla paraların döndüğü, mücadelelerin olduğu bir alan. Tüm bunlar bir araya gelince taraflar oluşuyor. Bu taraflar içinde fitoterapiye çok ciddi muhalefet gösterenler de oluyor. Bilimden uzak, akıl ve mantıktan uzak bizim de arzu etmediğimiz bir takım söylemler oluşuyor. Oysa insanlık tarihi boyunca elimizdeki en güçlü tedavi argümanı bitkilerdi. İlk insandan bu yana hastalıkların tedavisinde bitkiler kullanılıyor. Hali hazırda bizim modern tıpta kullandığımız ilaçların yüzde 50’si bitkilerden oluşuyor. Kimya sanayi ve sentetik çalışmalarda ciddi bir seviyeye gelindiği için ve maliyetleri de düşürmek için doğal yöntemlerden uzaklaşıldı. İyi beslenme tedavinin de, hastalıklardan korunmanın da ana unsurudur. İyi beslenmenin ana unsuru da bitkilerdir. Hayatın temelidir bitkiler. Bitkiler ortadan kalkarsa hayat durur. 400 bin bitkinin yüzde 20’sini biz hastalıkların tedavisinde kullanabiliyoruz. Tıbbi bitkiler üzerinde son 30 yıl içinde yapılan bilimsel çalışmalar kanser dahil birçok hastalığın tedavisinde umut verici sonuçlar doğurmaktadır. Sadece curcumin dediğimiz zerdeçalın etken maddesi hakkında dünya genelinde binlerce bilimsel çalışma söz konusudur.
Vücut aslında çok mükemmel bir varlık, mükemmel bir organizma. İnsan bünyesinin hastalıklara karşı direncinde kendine has özel mekanizmaları var. Bu mekanizmalar aslında bütün ilaçlardan, bütün tedavi yöntemlerinin üzerinde bir kabiliyete sahip. Siz vücudun ihtiyaç duyduğu desteği ona sağladığınız zaman, bedeniniz her türlü hastalığın üstesinden gelebilecek kabiliyete sahip. Bahsettiğim destek sadece ilaç değil, işin moral motivasyonundan, uykusuna, egzersizine, beslenmesine, tıbbi bitki kullanımına kadar her türlü faydalı destekleyici fonksiyon ve aktivite vücudun bağışıklık sistemini destekleyen mekanizmalardır. Eğer bu mekanizmalarla birlikte insan vücudu usulüne uygun şekilde desteklenirse üstesinden gelinemeyecek bir hastalık yok. Modern tıbbın tedavi yöntemleri ise desteklemekten ziyade hastalığı lokal olarak hedef alıp, hastalığı ortadan kaldırmaya yönelik yaklaşımlardır. Daha çok savaş taktiği yaklaşımlarıdır, destekleyici yöntemler değildir. Örneğin kemoterapi 1940’lardan bu yana kanser tedavisinde kullanılır. Ama çok ciddi yan etkileri de var, tahrip edici etkileri de var. Kemoterapiyi kullanırken çok hassas olmak gerekiyor. Bazen bu hassasiyeti kaçırdığımızı pratikte görüyoruz. Bazen bünyenin kaldıramayacağı seviyede dahi kemoterapi konusunda çok ısrarcı olunabiliyor. Karşımızdaki kişiyi bir yakınımız gibi görerek hastaya yaklaşabilirsek o zaman daha ölçülü davranabiliriz. Bitkisel tedaviler bu konuda çok masum yöntemlerdir. Kimyasal-sentetik yöntemlerle karşılaştırdığımız zaman yan etkileri oldukça düşük, toksitesi oldukça düşük, vücudun gerçekten hücresel fonksiyonlarını destekleyici özellikleri var. Vücudun mekanizmalarından örneğin temizlik sistemi sekteye uğradığında atıklar birikir. Birçok bitkinin güçlü antioksidan özelliği var. Vücudumuzun temizleyici mekanizmalarını desteklenir böylece. Özellikle son yıllarda kanserde bitkisel tedavilerin güzel sonuçlar vermesi ile insanların fitoterapiye eğiliminin arttığını söyleyebiliriz.
Nilüfer Batur: Erken tanı kanser vakalarında başarı şansı daha yüksek ama 3. ve 4. evrede maalesef çok hasta kaybediyoruz. Fitoterapi ile 3. ve 4. evrede de başarılı olabiliyor muyuz?
Kanserin her evresinde biz fitoterapiden faydalanabiliyoruz. Tıbbi tedaviler bünye kaldırabiliyorsa son evreye kadar uygulanabiliyor. Biz fitoterapiyi tıbbi tedavileri alamadığımız dönemlerde bile, vücudun savunma mekanizmalarının çöktüğü dönemlerde bile kullanabiliyoruz. Fitoterapiyi bir tarafı ile beslenme desteği olarak görebiliriz, diğer yönü ile güçlü etkilerinden dolayı tedavi edici bir yöntem olarak görebiliriz. Hastalar beslenebildiği sürece biz hastaya destek verebiliriz. 4. evre kanser hastalarında ağızdan almakta sıkıntı varsa, mide tüpü takılabilir. Bitkisel tedavi destekleri de mide tüpü yolu ile hastaya verilebilir. Vücut direnç kazanınca tekrar oral yolla beslenmeye dönülebilir. Ancak bizim isteğimiz hastaların son evreyi beklemeden, ilk teşhiste bize başvurmasıdır. Bu durumda tedavi süreci kısalacak ve başarı oranı da çok daha yüksek olacaktır.
Nilüfer Batur: Düşünce gücü, psikolojik destek, yüksek moral ve güçlü motivasyon kanser tedavisinde etkili midir?
Bir insan mücadele ettiği her konuda inancı varsa yüzde 50 başarmış demektir. Kanserde de durum böyle. Hastanın moral motivasyonu çok önemlidir. Hastalık varsa mutlaka şifası vardır. Şifa hastalığın karşılığı olan bir terimdir. Ölüm hastalığın karşılığı değildir. Hasta olan kişinin odaklanacağı nokta, “ben bu hastalıktan kurtulup iyileşeceğim” olmalıdır. Bunun için de fitoterapi dahil gerekli tedavilerin uygulanması gerekmektedir. Sadece hastanın değil, doktorun da hastanın iyileşmesi konusundaki inancı çok önemlidir. Hastasını iyileştirme konusunda inancı olmayan bir hekimin, o hastasına tedavi vermesini doğru bulmuyorum. İnanmıyorsanız hastanızı inanan bir başka hekime devredin.